TBK'nun 61. maddesinde haksız eylemin ve bunun sonucunda doğan zararın birden fazla kişi tarafından meydana getirilmesi durumunda haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenleme altına alınmıştır. Müteselsil sorumlulukta ise zarar gören, dilediği takdirde eyleme katılanların birisinden, birkaçından veyahut tamamından zincirleme olarak sorumlu tutulmalarını isteme hakkına sahiptir.
GÜNCELLEME : Aşağıda yazılı makalemizde yer alan Yargıtay kararı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından değiştirilmiş olup üçüncü kişiye karşı tazminat davası açılmayacağına karar verilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bu yazımıza tıklayarak göz atabilirsiniz.
Evlilik birliğinde eşlerin birbirlerine karşı en önemli borçlarından biri de sadakat borcudur. Sadakat borcunun yanı sıra eşler birbirlerine yardımcı olmalı, çocuklarını özenle korumalı ve büyütmelidir. Ancak evlilikler bazen eşlerden birinin diğerini aldatması sonucu sona erebiliyor. Aldatma yalnızca cinsel birliktelik anlamına gelmemekte aynı zamanda duygusal birliktelik de aldatma olarak kabul edilmektedir. Yani aldatan taraf "biz cinsel anlamda birlikte olmadık, aldatmış sayılmam" dese de hukuken bu durum da aldatma olarak kabul edilmektedir.
Aldatılan eş, hem kendisini aldatan eşine karşı hem de eşin aldattığı 3. kişiye karşı tazminat davası açabilecektir. Bu konuda daha önce tartışmalar olsa da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu tartışmalara son noktayı koyarak 29.03.2017 tarihinde kararını verdi.
T.C YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2017 / 4-1482 E. 2017 / 556 K. sayılı 29.03.2017 tarihli ilamında;
ÖZET: Dava, haksız eylem nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Eldeki davada mahkemece davalının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumlu olduğunun kabulünde bir isabetsizlik yok ise de; dava tarihinden sonraki bir tarihte davacı ve eşi arasındaki boşanma davasında verilen karar ile eşinin davacıya dava konusu haksız eylem nedeniyle TL manevi tazminat ödediği hususunun hüküm altına alındığı anlaşıldığına göre, davalı ile dava dışı eşin birlikte sebep oldukları zarar nedeni ile müteselsilen sorumlu oldukları, borcun müteselsil borçlulardan dava dışı eş tarafından ödenmesinin davalının sorumluluğunu ortadan kaldırdığı, bu durumda davanın konusunun kalmadığı dikkate alınıp Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ne var ki Özel Dairenin bozma ilamında davanın konusu kalmadığından reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de dava konusu borç eldeki davanın açıldığı tarihten sonra ödenmek suretiyle sona ermiş ve bu nedenle dava konusuz kalmış olduğundan mahkemece konusuz kalan davanın reddine değil, konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
(6098 S. K. m. 49, 58, 61, 62, 162, 166) (4721 S. K. m. 166, 174, 175, 185) (6100 S. K. m. 123) (YHGK 24.03.2010 T. 2010/4-129 E. 2010/173 K.)
Dava: Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.03.2014 gün ve 2013/78 E. 2014/147 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 gün ve 2014/7892 E. 2015/5847 K. sayılı kararı ile;
"...Dava, kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, resmi nikahlı eşinin davalı ile kendisini aldattığını, davalının kendisi ile evli olduğunu bildiği halde eşi ile ilişkiye girmesinin ve yaşadıkları çevrede eşi ile el ele gezmesinin kendisini toplum içinde küçük duruma düşürdüğünü, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu iddia ederek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacının iddialarının asılsız olduğunu, davacının eşinden geçimsizlikleri nedeni ile ayrıldığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, dosya arasındaki delillerden davacının eşi ile davalı arasında işçi işveren ilişkisi sınırlarını aşan şekilde bir ilişki olduğu anlaşılmakta olup alışveriş merkezinde el ele dolaşırken görüldükleri de anlaşıldığından davalının eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi nedeni ile istemin kısmen kabulü ile 20.000,00 TL manevi tazminat ödetilmesine karar verilmiştir.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davacı ile dava dışı eşinin Eskişehir 2. Aile Mahkemesinin 2013/81-2013/356 esas karar sayılı dosyasında anlaşmalı olarak boşanmalarına, davalı kocanın davacı eşe 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödemesine karar tarihinden önce ödenmesi nedeni ile bu konularda karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmüştür.
Davalının, davacının resmi nikahlı eşi ile evli olduğu süre içinde birliktelik kurduğu, eşin davacıya karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davalının da eşin eylemine bilerek iştirak ederek davacının zarar görmesine neden olduğu anlaşılmaktadır.
TBK'nın 61. maddesinde haksız eylemin ve bunun sonucunda doğan zararın birden fazla kişi tarafından meydana getirilmesi durumunda haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenleme altına alınmıştır. Müteselsil sorumlulukta ise zarar gören, dilediği takdirde eyleme katılanların birisinden, birkaçından veyahut tamamından zincirleme olarak sorumlu tutulmalarını isteme hakkına sahiptir.
Davacının eşinden boşanmasına karar verilen mahkeme ilamı ile eşinin kendisine 50.000,00 TL manevi tazminatı ödediği 23/05/2013 günlü karar ile hüküm altına alınmıştır.
Şu durumda, davalı ile dava dışı eşin birlikte neden oldukları zarar nedeni ile davacı yararına 50.000,00 TL manevi tazminat ödetilmesine karar verilmiş ve ödenmiş bulunmasına göre 07/02/2013 gününde açılan eldeki davanın konusu kalmamıştır. Mahkemece, davalının dava dışı eş ile birlikte neden olduğu zararın 23/05/2013 günlü boşanma ilamına göre tazmin edilmiş bulunması nedeni ile eldeki bu davanın konusu kalmadığından reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden istemin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, haksız eylem nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile eşi C. arasında, eşinin davalıyla aldatması nedeniyle devam eden boşanma davası bulunduğunu, 28 yıllık evliliğin davalının dava dışı eş ile gayri ahlaki ilişki yaşamaları nedeniyle sona erdiğini, davalının dava dışı eşin evli olduğunu bilerek birliktelik yaşadığını, müvekkilinin birçok kez davalı ile eşini aynı yatakta gördüğünü, çok sayıda telefon görüşmelerini ve mesajlarını yakaladığını, alışveriş merkezlerinde el ele gezerken görenlerin olduğunu, bu nedenlerle müvekkilinin çevresinde aldatılan kadın olarak küçük düşürüldüğünü, kanser hastalığına yakalandığını, sonuç olarak kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek 40.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının evliliğinin sona ermesine kendisinin sebep olmadığını, dava dışı eş C. ile aralarında özel bir yakınlığının bulunmadığını, davacının eşinin yönetim kurulu başkanı olduğu şirkette çalıştığını, sadece işvereni olduğunu, davacının boşanma süreci ve nedenleri ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalı ile davacının eşi arasındaki telefon görüşmelerinin sayısı, telefon görüşmelerinin yapıldığı saatler, görüşmelerin süreleri nazara alındığında, davacının eşi ile davalı arasında işçi-işveren ilişkisi sınırlarını aşan bir ilişkinin bulunduğu, davalı ile dava dışı eşin el ele dolaştıkları, aralarındaki ilişkinin davacının kişilik haklarını ihlal edecek derecede olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
Mahkemece davalının eyleminin dava dışı eşin eyleminden bağımsız nitelikte olduğu, dava dışı eş hakkında manevi tazminata hükmolunmuş olmasının davalının haksız fiilden kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıya karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal eden dava dışı eşin haksız fiiline bilerek iştirak eden davalının, TBK’nın 61. maddesi gereğince dava dışı eş ile birlikte müteselsil olarak sorumlu olup olmadığı, davacı ile dava dışı eşi arasındaki anlaşmalı boşanma davasında verilen karar ile hükmedilen 50.000,00 TL manevi tazminatın dava dışı eş tarafından davacıya karar tarihinden önce ödenmiş olmasının davalının sorumluluğunu ortadan kaldırıp kaldırmayacağı ve bu nedenle eldeki davanın konusuz kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, hukukumuzda yer alan sorumluluk kaynaklarının ve buna bağlı olarak da taraflar arasındaki hukuki bağın niteliğinin irdelenmesinde yarar vardır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda, Borç İlişkisinin Kaynakları başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (md.1-48) ile haksız fiilden doğan borçlar (md.49-76) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak sebepsiz zenginleşmeye (md.77-82) yer verilmiştir.
Özetle, hukukumuzda borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.
Sözleşme tek taraflı hukuki işlemden farklı olarak, en az iki irade beyanını içerir, bu irade beyanlarının birbirine uygun ve karşılıklı olması gerekir.
Borçlar Kanununda sorumluluğun diğer bir genel kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için, bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Kanundan doğan borçlarda da borç kaynağını kanundan almakta ve sorumluluk buna göre belirlenmektedir.
Borçlar Kanununda sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil ise hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir.
Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalı; bu fiili işleyenin kusurlu olmalı; kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
Eldeki dava, açıklanan bu sorumluluk kaynaklarından haksız eyleme dayalıdır.
Dava konusu haksız eylemin gerçekleştiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 49. maddesinde Sorumluluk başlığı altında:
Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. hükmü yer almakta;
Aynı Kanunun Kişilik hakkının zedelenmesi başlıklı 58. maddesinde ise;
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmektedir.
Yine aynı Kanunun Müteselsil Sorumluluk’a ilişkin hükümlerinden Dış İlişkide başlıklı 61. maddesinde: “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.”
diyerek tartışmalara son noktayı koymuştur.
GÜNCELLEME : Aşağıda yazılı makalemizde yer alan Yargıtay kararı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından değiştirilmiş olup üçüncü kişiye karşı tazminat davası açılmayacağına karar verilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bu yazımıza tıklayarak göz atabilirsiniz."Aldatılan Eş, Kendisini Aldatan Eşinden ve Aldattığı 3. Kişiden Tazminat Alabilir mi?" adlı makalenin tüm hakları yazarı Av. Eda Yıldırım İlhan'a aittir ve makale, yazarı tarafından (http://www.edayildirimilhan.av.tr) internet sitesinde yayınlanmıştır. Söz konusu bu makalenin bütünü yazarının izni olmaksızın çoğaltılamaz, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun olarak makaleye atıf yapılmak suretiyle alıntı yapılabilir.
- {{title}}
Makalelere Göz Atın
Avukat Eda Yıldırım İlhan İletişim Bilgileri
0541 332 3595 edayildirimilhan@gmail.comGökmeydan MahallesiNilgün Sk. Uzun Apt No:122/10 Eskişehir